Dokuz Eylül Üniversitesi Deprem Araştırma ve Uygulama Merkezi Müdürü Prof. Dr. Hasan Sözbilir, Ege Denizi’nde artan sismik hareketliliğin temel olarak ülkenin üst kabuğunda gerçekleşen, nispeten zararsız depremlerden oluştuğunu belirtti. Sözbilir, "Gözlemlenen depremler, 7 büyüklüğünde olsa dahi Türkiye’nin batı kıyılarında yıkıcı etkilere yol açmayacak. Ancak, bölgede tsunami riski göz ardı edilemez," diyerek uyardı.
Prof. Dr. Sözbilir, 28 Ocak’tan bu yana bölgede 400’ü aşkın depremin kaydedildiğine dikkat çekerek, bu yoğunluğun normalden sapma olduğunu ifade etti. Yunan bilim insanlarının depremleri yalnızca fay kaynaklı olarak yorumladığını hatırlatan uzman, Türkiye’de bazı araştırmacıların volkanik etkinin de sismik faaliyette pay sahibi olabileceğini öne sürdüğünü sözlerine ekledi.
Bölgenin volkanik ada niteliğinde olduğunu belirten Sözbilir, "Deprem fırtınası Santorini volkanının hemen kuzeyinde yaşanıyor. Bu nedenle, olayları sadece tektonik faktörlerle sınırlamak güç. Hidrotermal veya jeotermal etkiler ve magmanın yukarı doğru çıkışı da sürece etki edebiliyor," şeklinde konuştu. Ayrıca, Yunanistan’dan Bodrum’a kadar uzanan çok sayıda aktif volkanın bulunduğuna da dikkat çekti.
Depremlerin sığ odaklı gerçekleştiğini dile getiren Sözbilir, hareketliliğin 5 ile 25 kilometre arasında seyredildiğini belirtti. Geçmişte derinliği 40 ila 100 kilometreye varan sarsıntılar da yaşanmış olsa da, mevcut depremlerin Türkiye genelinde büyük yıkımlara yol açmayacağını ifade etti. Bununla birlikte, 1956’da Bodrum yakınlarında 1-2 metrelik tsunami etkisine rastlanmış olması, benzer risklerin tamamen göz ardı edilemeyeceğini gösteriyor.
Sosyal medyada İzmir Körfezi kıyılarında su çekilmesiyle ilgili paylaşımlar yapıldığını hatırlatan Sözbilir, bu durumun doğanın normal gelgit hareketlerinden kaynaklandığını ve depremle doğrudan ilişkili olmadığını belirtti.
Gazi Üniversitesi Afet Yönetimi ve Deprem Mühendisliği Uygulama ve Araştırma Merkezi Müdürü Prof. Dr. Abdussamet Arslan ise, "Helen yayı olarak adlandırılan ana fay bölgesi, ülkemizin güneybatısını etkileme potansiyeline sahip. Fay kırılması halinde 7,0-7,5 büyüklüğünde bir deprem meydana gelebilir. Afrika levhasının İstanbul altına kadar uzanan derinliği ve bölgedeki aktif fay zonları risk unsurlarını artırıyor," diyerek değerlendirmelerini paylaştı.
Her iki uzmana göre, mevcut sismik hareketlilik Türkiye genelinde yıkıcı sonuçlar doğurmayacak olsa da, özellikle bölgedeki tsunami tehlikesine karşı yerel yönetimlerin ve halkın tedbirli olması önem arz ediyor. Yetkililer, sismik aktivitelerin yakından izleneceğini ve gelişmeler doğrultusunda gerekli önlemlerin alınacağının altını çizdi.
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
EGE'DE DEPREM FIRTINASI
Dokuz Eylül Üniversitesi Deprem Araştırma ve Uygulama Merkezi Müdürü Prof. Dr. Hasan Sözbilir, Ege Denizi’nde artan sismik hareketliliğin temel olarak ülkenin üst kabuğunda gerçekleşen, nispeten zararsız depremlerden oluştuğunu belirtti. Sözbilir, "Gözlemlenen depremler, 7 büyüklüğünde olsa dahi Türkiye’nin batı kıyılarında yıkıcı etkilere yol açmayacak. Ancak, bölgede tsunami riski göz ardı edilemez," diyerek uyardı.
Prof. Dr. Sözbilir, 28 Ocak’tan bu yana bölgede 400’ü aşkın depremin kaydedildiğine dikkat çekerek, bu yoğunluğun normalden sapma olduğunu ifade etti. Yunan bilim insanlarının depremleri yalnızca fay kaynaklı olarak yorumladığını hatırlatan uzman, Türkiye’de bazı araştırmacıların volkanik etkinin de sismik faaliyette pay sahibi olabileceğini öne sürdüğünü sözlerine ekledi.
Bölgenin volkanik ada niteliğinde olduğunu belirten Sözbilir, "Deprem fırtınası Santorini volkanının hemen kuzeyinde yaşanıyor. Bu nedenle, olayları sadece tektonik faktörlerle sınırlamak güç. Hidrotermal veya jeotermal etkiler ve magmanın yukarı doğru çıkışı da sürece etki edebiliyor," şeklinde konuştu. Ayrıca, Yunanistan’dan Bodrum’a kadar uzanan çok sayıda aktif volkanın bulunduğuna da dikkat çekti.
Depremlerin sığ odaklı gerçekleştiğini dile getiren Sözbilir, hareketliliğin 5 ile 25 kilometre arasında seyredildiğini belirtti. Geçmişte derinliği 40 ila 100 kilometreye varan sarsıntılar da yaşanmış olsa da, mevcut depremlerin Türkiye genelinde büyük yıkımlara yol açmayacağını ifade etti. Bununla birlikte, 1956’da Bodrum yakınlarında 1-2 metrelik tsunami etkisine rastlanmış olması, benzer risklerin tamamen göz ardı edilemeyeceğini gösteriyor.
Sosyal medyada İzmir Körfezi kıyılarında su çekilmesiyle ilgili paylaşımlar yapıldığını hatırlatan Sözbilir, bu durumun doğanın normal gelgit hareketlerinden kaynaklandığını ve depremle doğrudan ilişkili olmadığını belirtti.
Gazi Üniversitesi Afet Yönetimi ve Deprem Mühendisliği Uygulama ve Araştırma Merkezi Müdürü Prof. Dr. Abdussamet Arslan ise, "Helen yayı olarak adlandırılan ana fay bölgesi, ülkemizin güneybatısını etkileme potansiyeline sahip. Fay kırılması halinde 7,0-7,5 büyüklüğünde bir deprem meydana gelebilir. Afrika levhasının İstanbul altına kadar uzanan derinliği ve bölgedeki aktif fay zonları risk unsurlarını artırıyor," diyerek değerlendirmelerini paylaştı.
Her iki uzmana göre, mevcut sismik hareketlilik Türkiye genelinde yıkıcı sonuçlar doğurmayacak olsa da, özellikle bölgedeki tsunami tehlikesine karşı yerel yönetimlerin ve halkın tedbirli olması önem arz ediyor. Yetkililer, sismik aktivitelerin yakından izleneceğini ve gelişmeler doğrultusunda gerekli önlemlerin alınacağının altını çizdi.
En Çok Okunan Haberler